Hayat bazen zorlayıcı olabilir. Kimi zaman öfke, korku veya aşırı şehvet gibi içgüdüsel duygular bizi esir alır, tepkilerimizi mantık süzgecinden geçirmemize engel olur. Peki, bu toksik duygulardan kurtulmak ve daha dengeli, pozitif bir yaşam sürmek mümkün mü? Bilim, beynimizin inanılmaz adaptasyon yeteneği olan nöroplastisite sayesinde bunun mümkün olduğunu gösteriyor.
Beynimizin derinliklerinde yer alan limbik sistem, bizi tehditlerden korumakla görevli ilkel bir alarm sistemidir. Bir trafik kazasından kaçınmak gibi durumlarda hızlı ve içgüdüsel tepkiler vermemizi sağlar. Ancak sorun şu ki, limbik sistemimiz, özellikle de amigdala adı verilen küçük bir badem şeklindeki yapı, algıladığı her tehdide aynı içgüdüsel yanıtı verebilir. Bu, bazen mantıklı düşünme yeteneğimiz olan prefrontal korteksimizin devreye girmesine izin vermez ve bizi kontrol dışı tepkiler vermeye iter.
Uzun yıllar beynimizin gelişimini tamamladıktan sonra sabit bir yapıya sahip olduğu düşünülürdü. Ancak günümüzde biliyoruz ki beynimiz, sadece fiziksel yaralanmalara değil, tüm deneyimlerimize yanıt olarak sürekli olarak kendini adapte edebilir ve dönüştürebilir. Bu inanılmaz yeteneğe nöroplastisite diyoruz. Nöroplastisite, bizi genetik mirasımızın getirdiği sabit tepkilerden kurtarır ve çevresel baskılara uyum sağlamamızı sağlar. Bu ne anlama geliyor? Demek oluyor ki, doğduğumuzdan beri edindiğimiz alışkanlıklar ve tepkiler kaderimiz değil!
Peki, bu içgüdüsel tepkileri nasıl kontrol altına alabiliriz? Bilim insanları, bu konuda bize ışık tutan ilginç deneyler yaptılar. Araştırmalar, öfkeli veya korkulu yüz ifadeleri gibi duygusal uyaranlarla karşılaştığımızda amigdalaya kan akışının arttığını gösteriyor. Ancak aynı yüz ifadelerine kelime etiketleri atandığında, yani bu duyguları adlandırdığımızda, şaşırtıcı bir değişim yaşanıyor: sağ prefrontal kortekse kan akışı artarken, amigdala kan akışı azalıyor! Bu bulgu son derece kritik. Çünkü bu, duygusal tepkilerimize bilinçli bir şekilde yaklaştığımızda, daha yüksek beyin bölgelerimizde yeni nöral ağlar geliştirerek ilkel ve otomatik duygusal yanıtlarımızı azaltabileceğimiz anlamına geliyor.
Çocukluk yıllarımızda edindiğimiz deneyimler, beyinlerimizde adeta yollar gibi işlenir ve yetişkinlik inançlarımızın temelini oluşturur. Bu inançlar, bazen gelecekteki deneyimlerimizi olumsuz bir şekilde çarpıtabilir. Örneğin, çocuklukta sürekli eleştirilen biri, yetişkinliğinde her durumu potansiyel bir eleştiri olarak algılayabilir.Ancak nöroplastisite bilimi bize umut veriyor: Beynimizdeki bu eski devreleri yeniden bağlantılayarak deneyimlere daha pozitif çağrışımlar yaratabiliriz. Geçmiş travmaların, dramların ve toksik döngülerin bizi esir almasına izin vermek zorunda değiliz.Eski şamanlar, korku, şehvet ve öfke gibi içgüdüsel hayatta kalma duygularının hastalığa yol açtığını biliyordu. Günümüzde ise duygusal limbik beynin zulmüne katlanmak zorunda olmadığımızı biliyoruz. Yeni durumlara korku yerine açık bir tavırla yaklaşabiliriz. Bu, adeta eski bir deriyi atıp, aydınlanmaya ve yeni, pozitif deneyimlere uyanmak demektir.
Peki, bu dönüşümü nasıl gerçekleştireceğiz? İşte iki temel yaklaşım:
Beynimiz, tıpkı bir araba gibi, en iyi yakıtla ve düzenli bakımla çalışır. Toksik duygularla başa çıkmak ve nöral yolları güçlendirmek için beynimizin fizyolojik sağlığını optimize etmek büyük önem taşır. Bu, sadece beslenme tavsiyelerinden ibaret değildir; bir yaşam tarzı değişikliğini içerir.
Beyninizin fizyolojisini optimize ettikten sonra, sıra beyninizi "yeniden programlamaya" gelir. Bu, geçmişte negatif olarak algıladığınız insanları ve olayları artık zenginleştirici, tatmin edici ve pozitif olarak algılamanızı sağlayacak yeni nöral yollar geliştirmek demektir.
Toksik duyguların üstesinden gelmek, sihirli bir hapla olacak bir şey değildir. Bu, beyninizi anlamak, ona iyi bakmak ve bilinçli pratiklerle yeni nöral yollar inşa etmekle ilgili bir yolculuktur. Nöroplastisitenin mucizesi sayesinde, eski travmaların ve dramların bizi esir almasına izin vermek zorunda değiliz.Artık duygusal limbik beynin zulmüne katlanmak zorunda olmadığımızı biliyoruz. Yeni durumlara korku yerine açık bir tavırla yaklaşabiliriz. Bu, adeta eski bir deriyi atıp, aydınlanmaya ve yeni, pozitif deneyimlere uyanmak demektir.
Sevgiyle
PB
İçerik ''Beynine Güç Ver'' kitabından ve yapay zeka destekli hazırlanmıştır.