06 Jul
06Jul

Şu sıralar, hem dünyada hem ülkede çok kolay olmayan süreçlerden geçiyoruz. Birçok kişi gibi ben de, zaman zaman yoğun duygular, öfke, çaresizlik ya da yorgunluk hissedebiliyorum. Fakat fark ettim ki, eğer bu yaşananlara tek bir algı düzeyinden bakarsak, özellikle de Jaguar düzeyinde kalırsak, bu bizi bir kısır döngüye sokabiliyor. Öfke ve tepki döngüsünde sürekli drama üçgeninde (mağdur, kurtarıcı, zalim) döner dururuz. Bu da hem bizi hem çevremizi yorar.

Bunun ötesine geçebilmek, hem ayakları yere basan bir bilinçle günlük olaylara eylemle yanıt verebilmek hem de daha bütüncül bir bakışla büyük resmi görebilmek anlamına geliyor. Son zamanlarda gözlemlediğim pek çok konuda bu algı karışıklığından kaynaklı tıkanmalar olduğunu fark ettim. Bu nedenle bu yazıyı, biraz daha ışık tutmak ve belki birlikte yeni bir görme hali yaratmak için paylaşıyorum.

Ayrıca şu sıralar içinde bulunduğum 21 günlük sabah kakao grubunun da sonlarına yaklaştık. Orada da ustamızın sıkça hatırlattığı gibi, dört algı düzeyine şamanik bir bakışla yaklaşmak günlük yaşamdaki tüm olaylara daha farkındalıklı bir yerden bakabilmemizi sağlıyor. Her kakao grubu döneminde bu bilgiler için yeniden tazelenmek ve hatırlamak çok besleyici oluyor. Bu yazı da bu hatırlamanın bir parçası.

Dünya yanıyor. Bazı yerlerde gerçekten, bazı yerlerde mecazi anlamda. Orman yangınları, savaşlar, ekonomik krizler, sosyal bölünmeler, ekolojik yıkımlar… Her biri hem içimizde hem dışımızda bir yangını körüklüyor. Peki tüm bunlara nasıl bakıyoruz? Gözümüz, kalbimiz ve ruhumuz hangi düzeyde bu olayları algılıyor?Laika’ların öğrettiği dört algı düzeyine göre bakıldığında, içinde bulunduğumuz bu kaotik dönem, sadece bir felaket değil; aynı zamanda bilinçte bir sıçramanın eşiğidir. Algı düzeyimizi değiştirmek, sadece bakış açımızı değil, yaşadığımız gerçekliği de değiştirebilir.


Yılan Düzeyi: Bedensel Tepki – “Yangın var!”

Yılan düzeyinde, yaşananları doğrudan bedenimizle algılarız. Duman kokusunu duyarız, haberleri izlerken kalbimiz sıkışır, derin bir çaresizlik çöker. Ormanlar yanıyor, insanlar göç ediyor, ekonomi çöküyor. Bu düzeyde tehlike hayattadır, hayatta kalmak önceliklidir. Gözümüz yangında, sorumuz şudur: "Ne yapabilirim?"

Yangınları söndürmeye, marketten erzak almaya, güvenlik duvarları örmeye çalışırız. Bu düzeyde eylem fizikseldir ve elbette gereklidir. Ancak bu düzeyde kalırsak, sadece semptomlara müdahale ederiz, nedenlere değil.


Jaguar Düzeyi: Zihinsel ve Duygusal Tepki – “Bu neden başımıza geliyor?”

Jaguar düzeyine geçtiğimizde, olanların ardındaki nedenleri sorgulamaya başlarız. “Neden bu kadar çok yangın oluyor?” “Neden insanlar bu kadar bölünmüş?” “Biz bu felaketlere nasıl katkıda bulunuyoruz?”

Burada iklim değişikliği, politik kutuplaşma, sistemsel adaletsizlikler gibi kavramlar devreye girer. Duygular açığa çıkar: öfke, suçluluk, yas, endişe. Bu düzeyde birey olarak sorumluluk hissederiz, ama aynı zamanda kolektif travmanın ağırlığı altında kalabiliriz.Jaguar düzeyinde çözüm, zihinsel farkındalık ve empatik anlayışla gelir. Eylemlerimiz daha bilinçlidir; dileğimiz artık sadece "söndürmek" değil, "bir daha olmasın"dır. Ancak burada kalmak, bizi çözüm ararken boğabilir. Duygulara saplanabiliriz. Suçlu aramak ya da kendimizi suçlamak, bizi bir kısır döngüye sokabilir.


Sinekkuşu Düzeyi: Kutsal Yolculuk – “Bunun içinde bir anlam var mı?”

Sinekkuşu düzeyine geçtiğimizde, yaşananların sembolik ve ruhsal boyutuna bakarız. Yangınlar sadece ağaçları değil, eski yapıları da yakıyor. Belki de bu felaketler, insanlığın uyanması için birer çağrı. Belki de bu kaosun içinde bir yeniden doğuş kıvılcımı var.Bu düzeyde sorumuz değişir: "Ben bu çağrının neresindeyim? Bu dönemi nasıl bir içsel dönüşüme çevirebilirim?"

Artık mesele sadece dünyayı kurtarmak değil, içsel doğamızı hatırlamaktır. Meditasyon, dua, sanat, rüyalar ve hayaller bu düzeyin dilidir. Yanan ormanların yasını tutarız, ama aynı zamanda onların küllerinden doğacak yeni ormanların düşünü kurarız. Burada çözüm, içsel vizyonla gelir.

Kartal Düzeyi: Ruhun Bakışı – “Her şey olması gerektiği gibi.”

Kartal düzeyine geldiğimizde, her şeyi çok daha yüksekten görürüz. Burada kurban yoktur, tesadüf yoktur. Savaşlar, yangınlar, krizler… Hepsi insanlığın kolektif evriminde bir rol oynar. Olaylara, “olduğu haliyle” bakarız. Dünya'nın bir zekâsı vardır ve biz onunla iş birliği yapabiliriz.Bu düzeyde sorular çözülür, çünkü soru kalmaz. “Ben kimim?” sorusu, “Ben Ruhum” yanıtıyla çözülür. Burada artık eylem bile sembolik hale gelir: Bir mum yakmak, bir dua etmek, bir şiir yazmak bile kolektif bilinçte iz bırakır. Kartal, sadece geleceği öngörmez; henüz var olmamış olasılıkları hisseder ve onlara kanat çırpar.Dünyanın içinden geçtiği bu geçiş döneminde, kartal gibi yükseğe çıkabilmek, sadece başkalarına umut değil, yeni bir gerçeklik yaratma gücüdür.


Bu düzeyler birbirinin alternatifi değil, katmanlarıdır. Her biri zaman zaman gerekli, ama nihai şifa yukarıdan gelir. O halde kendimize soralım:

  • Çoğunlukla hangi düzeydeyim?
  • Olaylara nasıl bir bilinçle yaklaşıyorum?
  • Daha yüksek bir düzeyden bakabilsem, ne görürdüm?
  • Zor zamanlarda hangi ışığı taşıyorum?

Çünkü bir yerde bir orman yanarken, başka bir yerde biri içindeki ormanı sulamaya başlar. Ve her algı düzeyi, yeni bir dünyanın tohumu olabilir.


Meditasyon Önerisi
Güzel bir yerde sessizce otur. Belki bir ağaç altında, belki bir odanın köşesinde. Nefes al... ve dört algı düzeyini bir bir hatırla.Yılan gibi bedenine yerleş... Jaguar gibi kalbinin ritmini hisset... Sinekkuşu gibi hayatın zarafetini gör... Ve kartal gibi yükselerek bütün resmi kucakla.Ve içinden şbunu sor: "Bu olayda ben neyi görmem, neyi büyütmem, neyi dönüştürmem için buradayım?"Cevap içeriden gelir. Ve belki de o an, dünyada bir şey değişir.


Sevgiyle

PB

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.