Neden Her Şey Ona Bağlanıyor?
Günümüz dünyasında ve ülkemizde yaşananlara baktığımızda, bazen her şeyin kaosa sürüklendiğini hissetmek işten bile değil. Nefret, adaletsizlik, kutuplaşma... Tüm bunlar karşısında, "Neden her şey sevgiye bağlanıyor? Bizi sevgi mi iyileştirecek?" diye sormak çok doğal. Peki gerçekten öyle mi? Herkes sevebilir mi? Ya da herkesi sevmek zorunda mıyız? Bu soruların peşine düştüğümüzde, sevginin sadece romantik filmlerdeki bir klişe olmadığını, çok daha derin ve dönüştürücü bir güce sahip olduğunu görüyoruz.
Neden "sevgi bizi iyileştirecek" diyoruz? Bunun ardında güçlü temeller var:
"Herkes sevebilir mi? Çok gaddar, kötü insanlar var. Onlar nasıl sevilir?" Bu, sevgi felsefesinin en çetrefilli sorularından biri. Ve evet, herkesin sevme kapasitesi aynı değildir. Psikopati gibi durumlarda, empati eksikliği ve vicdan azabı duymama gibi özellikler, bu bireylerin sevgi deneyimlerini oldukça sınırlı kılar.Peki kötülük yapan birini sevmek zorunda mıyız? Kesinlikle hayır.Sevgi, kör bir teslimiyet ya da her şeye göz yummak değildir. Kötülük yapanı "koşulsuz sevmek", onun eylemlerini meşrulaştırmak anlamına gelebilir. Burada önemli olan, adalet ve sınırlar koymaktır. Kötülüğe karşı durmak, adaleti savunmak ve zarar veren davranışlara mesafe koymak da bir tür sevginin ifadesidir – hem kendine hem de mağdurlara yönelik bir sevgi. Herkesi sevmek zorunda değiliz, ancak herkese temel insanlık onuruna yakışır şekilde saygı duymak, nezaket göstermek ve adil davranmak, sevginin daha geniş bir tanımıdır.
Sevgi, genellikle bir aşk romanı klişesi olarak düşünülse de, çok daha geniş ve katmanlı bir kavramdır:
Romantik ilişkiler, sevginin sadece bir yüzüdür. Kendini sevmek, aileni ve dostlarını sevmek, evcil hayvanına duyduğun şefkat, doğaya hayranlık, hobilerine veya bir davaya tutkuyla bağlanmak... Bunların hepsi sevginin farklı, değerli ve anlamlı tezahürleridir.İnsanlar karmaşık varlıklarız, evet, ama hayvanlarla kurduğumuz daha saf ve koşulsuz bağlar da, doğayla iç içe olmanın getirdiği huzur da sevginin farklı yönlerini bize gösterir. Hayvanlarda insanlardaki gibi ahlaki "kötülük" kavramı yoktur; onların davranışları hayatta kalma içgüdüleriyle açıklanır. Bu da onlarla kurduğumuz bağları daha basit ve yargısız kılar. Bitkilerle ilgilenmek ise bir "verme" eylemidir ve karşılığında büyüme ve güzellikle ödüllendirir. Bu da bir tür sevgi ve takdir ilişkisidir.
Tam da şu anki ülke ve dünya koşulları gibi zor zamanlarda, "bu konuya nasıl sevgi getirebilirim?" sorusu daha da önem kazanıyor. İşte senin de uygulamaya çalıştığın gibi, bu yönde atabileceğimiz adımlar:
Sevginin dönüştürücü gücüne inanmak, bir saflık veya naiflik değildir. Tam aksine, bu, kaosun ve olumsuzluğun en yoğun olduğu zamanlarda dahi, içsel bir güç kaynağı bulmaktır. Senin de deneyimlediğin gibi, bu yaklaşım duygusal dayanıklılığını artırır, ilişkilerini güçlendirir ve hayatına anlam katar.Sevgi, sadece acıyı dindiren bir pansuman değil, aynı zamanda daha iyi bir gelecek inşa etmenin de en güçlü yapı taşıdır. Belki tüm dünyayı bir anda değiştiremeyiz, ama kendi etki alanımızda ektiğimiz her sevgi tohumu, o büyük dönüşümün küçük ama vazgeçilmez bir parçasıdır.
Sevgiyle
PB