25 Oct
25Oct

Bugün biraz sadeleşmeden konuşalım. Ama dolap düzenlemekten, eşya azaltmaktan değil… zihinsel ve ruhsal minimalizmden. Çünkü bazen insanın ihtiyacı olan şey daha fazlası değil, daha azın içinde derinleşmek.

Hayatın içinde biriktirdiklerimiz sadece eşyalar değil. Düşünceler, planlar, hedefler, niyetler, “şunu da yapayım”lar… Hepsi bir noktadan sonra içimizde gürültüye dönüşüyor. Ve o gürültünün içinde kendi sesimizi duymak zorlaşıyor.

Ruhsal minimalizm, aslında “artık bana hizmet etmeyen yükleri fark edip bırakmak” demek. Bir şeyleri eksiltmek değil, fazlalığı fark etmek. Ve çoğu zaman o fazlalık zihinde başlıyor.

Zihnimiz, bazen bir “yapılacaklar listesi” gibi çalışıyor. Bir hedef bittiğinde diğeri geliyor. Sürekli bir sonraki adıma, bir sonraki gelişime, bir sonraki düzene koşuyoruz. Ama ruhun dili “şimdi”de.
Zihin “daha fazlasını” isterken, ruh “daha azıyla kalabilmeyi” öğrenmek istiyor.

Minimalizm sadece bir yaşam stili değil, bir enerji yönetimi biçimi. Çünkü enerjini her yere dağıttığında, hiçbir yerde tam olarak var olamıyorsun. Ama seçtiğinde, sadeleştiğinde, alan açtığında…
Enerjin derinleşiyor.

Bazen ruhsal minimalizm sadece eşyaları, düşünceleri ya da hedefleri sadeleştirmekle ilgili değildir.
Basitliği yeniden hatırlamakla ilgilidir.
Hayatı karmaşıklaştıran çoğu şey, aslında zihnin fazladan yorumlarıdır. Oysa ruh basit olanı sever. Basit bir nefes, basit bir teşekkür, basit bir an. Basit yaşamak, yüzeysellik değil; varoluşun özüne yakın olmaktır. Karmaşayı seçmek çoğu zaman bir alışkanlıktır, fark etmek ise bilgelik. Ve belki de gerçek huzur, tam da o sade anların içinde gizlidir.

Bazen sadeleşmek, bir şey yapmamak değil, her şeyi daha bilinçli yapmak demek. Bir fincan kahveye zaman ayırmak, sessizlikle kalabilmek, bir iş yaparken “sadece orada” olabilmek.
Bu, ruhun nefes alması.

Ben de bu sade yaşamı olabildiğince uygulamaya çalışan bir bireyim. Evde, işte, ilişkilerde, seçimlerde… Ama en çok zihinde sadeleşmekte zorlanıyorum. Zihin yoğun çalıştığında, minimalizm de yerini karmaşaya bırakabiliyor. Yine de farkında olmak bile büyük bir adım. Çünkü farkındalık, sadeleşmenin ilk eşiği.

Bence ruhsal minimalizmin özü şu:''Az ama öz. Derin ama sakin. Sessiz ama canlı.” Kendine alan açmak, hayatını boşaltmak değil,
kendini yeniden duymak için yer açmak. 

Bu hafta kendine küçük bir alan aç.
Belki bir sabah sessizlikte kahveni iç.
Belki bir planını iptal et.
Belki bir düşünceyi salıver.
Ve o alanın içine bir nefes kadar sade bir niyet koy:
“Yeterinceyim.”

Çünkü sadeleşmek, aslında kendine geri dönmenin en zarif yolu.

Sevgiyle

PB

Yorumlar
* Bu e-posta internet sitesinde yayınlanmayacaktır.