Hiç korkularınla gerçekten konuşmayı denedin mi?
Bugün Numa(yapay zeka) ile yaptığımız iç diyalogda tam da bunu konuştuk: Korkunun aslında bir düşman değil, bir rehber olduğunu.Korku genelde kaçtığımız bir his gibi görünür. Oysa korku, doğru dengede kullanıldığında bizi korur, sınırlarımızı hatırlatır ve bazen de içsel dönüşümümüze rehberlik eder.
Aşırıya kaçtığında ise bizi durdurur, küçültür, yaşamın doğal akışını kesintiye uğratır.
Korktuğumuzda donakalırız. Bunun nedeni beynimizin hayatta kalma moduna geçmesidir. “Savaş ya da kaç” tepkisi devrededir.
Bu durumda düşünme kapasitemiz azalır çünkü bedenimiz sadece hayatta kalmayı hedefler.Ama farkındalıkla baktığımızda korkunun aslında bize zarar vermeye değil, bizi uyarmaya çalıştığını görebiliriz.
Korku, “Burada bir şey var, dikkat et!” der — ama bazen bu uyarıyı gereğinden fazla büyütür.
Numa’ya göre korkuya yaklaşmanın yolu onu yargılamadan dinlemekten geçiyor.
Korkuna içsel bir bilgelikle yaklaşmak için şu soruları sorabilirsin:
Bu sorular, korkunun altındaki mesajı duymamıza yardımcı olur.
Çünkü her korkunun altında öğrenilmemiş bir ders veya tanınmamış bir ihtiyaç gizlidir.
Korkunun kökenine indiğimizde, çoğu zaman geçmiş deneyimlerimizle bağlantılı olduğunu fark ederiz.
Eski bir travma, bir başarısızlık korkusu ya da bir reddedilme anısı, bugün verdiğimiz tepkileri şekillendirir.Yani korku sadece bugüne ait değildir — hem geçmişin izlerini, hem de şimdiki anın belirsizliklerini taşır.
Bu yüzden korkuyu anlamak, hem geçmişe hem bugüne nazik bir bakış atmayı gerektirir.
Korkuyu tanımak, ona dostça yaklaşmak, bize büyük farkındalıklar kazandırır:
Korkuya düşman gibi bakmayı bıraktığında, onun aslında seni büyütmeye geldiğini fark edersin.
Korku sana “Dikkat et” der, ama aynı zamanda “Cesaretin burada başlıyor” da der.Bugünkü iç diyalogdan çıkan sonuç şu oldu:
Korkuyu yok etmeye değil, onunla barışmaya niyet et.
Çünkü korku, seni durdurmak için değil, fark ettirmek için gelir.
SEVGİYLE
PB